Mızır Felsefesi.
Mızır Felsefesi.
(Fəlsəfə Sözlüğü) :
Eski Mısır Felsefesi, klasik ilkçağ felsefesi kapsamı içindedir. Bu felsefenin en ilgi çekici ve önemli ürünü Hermesçiliktir. (Hermetizm). Hermesçiliğe göre insanlar ölümlü tanrılar ve tanrılar ölümsüz insanlardır. Eşyanın dışı içi gibidir ve içle dış arasında hiç bir ayrılık yoktur. Kimi yazarlar din düşüncesinin de kaynağını eski Mısır topraklarında bulmaktadırlar. Eski Mısır tanrıları İzis, Oziris ve Serapis'in birçok ulusları etkilediği ve bu etkilerin pek uzun bir süre sürdürdükleri bir gerçektir. Ölümden sonra yaşama ve erdem eski Mısır dininin temel değerleridir, nitekim çeşitli dinler de bu temellere dayanmışlardır. Ölümden sonra sonsuza kadar mutlulukla yaşayabilmek için dünya üstündeki kısa süreli erdem sınavını başarıyla vermek gerekir. Bu sınavı başarıyla veremeyenler, öldüketn sonra yeniden öldürülüp yok edilirler. Tanrı Oziris elinde bir terazi tutar, bu terazinin bir kefesinde dirhem yerine gerçek (hakikat) vardır ve tanrı ölünün açıklamalarını bu dirhemle tartacaktır. Ölüler kitabı, Oziris'in mahkemesinde okunacak açıklamayı formülleştirmiştir: "Hiç kimseye kötülük etmedim. Yakınlarımı bahtsızlığa sürüklemedim. Gerçek evinde alçaklık etmedim. Kimseyi gücünün dışında çalıştırmadım. Benim yüzümden kimse korku duymadı, yoksulluk ve acı çekmedi, bahtsız olmadı. Tanrıların kötü gördükleri şeyleri hiç bir zaman yapmadım. Kölelere kötü muamele etmedim ve ettirmedim. Kimseyi aç bırakmadım. Kimseye göz yaşı döktürmedim. Kimseyi öldürmedim ve kimsenin kahpece öldürülmesini emretmedim. Kimseye yalan söylemedim. Hiç bir utandırıcı davranışta bulunmadım. Zina etmedim. Yiyecekleri pahalı ve eksik satmadım. Terazinin dirhemi üstüne hiç bir zaman nelimi bastırmadım. Teraziyle tartarken hiç bir zaman hile yapmadım.Süt çocuklarının ağızlarından sütü uzaklaştırmadım. Hayvanları çalmadım. Tanrının kuşlarını avlamadım. Ölmüş balığı tutmadım. Hiç bir arkın suyunu başka yöne çevirmedim. Ben temizim, temizim, temizim"... Buna karşı eski Mısır metinlerinde yaşamayı yeğleyen bir düşünce akımı da yer almaktadır. Örneğin ölmüş bir kadının ağzından kocasına şöyle seslenilmektedir: "Ey benim arkadaşım, benim kocam. Hiç bir zaman yemekten içmekten, sarhoş olmaktan, kadınlarla sevişmenin zevkini tatmaktan ve şenlikler yapmaktan geri kalma. Gündüz ve gece kendini her türlü zevke terk et. Gönlünde kaygıların yer etmesine meydan verme. Çünkü Batı ülkelerinde uykuyla karanlık hüküm sürmektedir. Burası öyle bir yerdir ki içinde bulunanlar hiç bir zaman dışarıya çıkamaycaklardır. Buradakiler mumya biçiminde uyumaktadırlar ve artık hiç uyanmayacaklardır. Buraya egemen olan tanrının adı tam bir bitmişliktir"... İlk tektanrı düşüncesi de eski Mısır topraklarında belirmiştir. İ.Ö. XIV. yüzyılda bunu gerçekleştirmek isteyen genç kral IV. Amenotep ya da Amenofis'tir. lO zamanlar Mısır'da her kentin, her kasabanın ayrı tanrısı vardı. Bu tanrılar totem düşüncesinin kalıntılarıydı. Nasıl totem sadece kendi klanını koruyup gözetiyorsa, kasaba tanrıları da kendi kasabalarını koruyup gözetiyorlardı. Thebae kasabasının da Amon adında bir tanrısı vardı. Büyük tanrı Ra'nın yanında önemsiz sayılan Amon, Thebae başkent olunca Amon-Ra adını alarak baş tanrı olmuştu. Bütün tanrılar güçlerini güneşten almaktaydılar, Ra da doğan güneş tanrısıydı. Kral Amenotep, evrensel güneşin evrensel bir din yaratmaya yeteceğini düşünerek, Amon'un yerine güneş yuvarlağını kişileştiren Aton'u geçirdi. Başta Aton olmak üzere bütün tanrıların adlarını tapınaklardan sildirmiş, onlara tapmayı yasaklamıştı. Kendisi de Amon hoşnuttur anlamındaki Amenotep adını bırakarak Aton'un büyüklüğü anlamına gelen Akhnaton adını almıştı. Tektanrıcılık ve bütün insanlara seslenecek evrensel din ülküsünü Thebae kentinde başaramayacağını anlayan genç kral, Orta Mısır'da güneş yuvarlağının ufku anlamına gelen Akhetaton (bugünkü adı Tel-el-Amarna) adlı yeni bir başkent kurdu. Kimi araştırıcılara göre Thebae rahiplerinin siyasal egemenliklerini kırmak ve Mısırlı olmayan uyrukları da kendisine balamak amacını gütmekteydi. Amenotep'in tektanrı Aton için yazdığı şu şarkı, onun bu devrimle ne büyük bir amaç güttüğünü açıklamaktadır: "Sen ki eşyanın oluşu sırasında zaten yaşamaktaydın ey canlı Aton, ufukta parlayarak yükseliyorsun. Güzelliğin bütün ülkeleri aydınlatıyor. Gülçü büyüklüğünle dünyanın üstünde göründüğün zaman ışıkların, yarattığın âlemin son uçlarına kadar bütün ulusları kucaklıyor...".