Can ve Tin.


"Can ve Tin." Kelimesi için arama sonuçları

Fəlsəfə Sözlüğü

Can ve Tin.

(Fəlsəfə Sözlüğü) :
(Os. Nefis-Ruh, Fr. Âme-Esprit. Al. Seele-Geist, İng. Soul-Spirit, İt. Anima-Spirito). Özdek karşıtı olan töz... Genel olarak ruh deyimişle dilegetirilen can ve tin özdek (madde) karşıtı olarak düşünülen bir tözdür (cevher). Ruh düşüncesi, ilk nedenin (arşe) araştırılması sırasında ilk neden olarak ele alınan hava özdeğinden türemiştir. Antak çağ Yunan düşüncesinin ilk düşünürü Thales, ilki araştırmış ve ilk özdek olarak su özdeğini göstermişti. İkinci düşünür Anaksimandros ilk'in sınırsız ve belirsiz bir özdek olması gerektiğini ileri sürdü. üçüncü düşünür Anaksimenes ilk'in hava özdeği olduğunu savundu. Anaksimenes'e göre bizi canlı kılan bir soluk-hava-ruh (psişe) olduğu gibi evreni de canlı kılan soluk-hava-ruh özdeğidir. Anaksimenes'in bu düşüncesiyle ruh kavramı ortaya çıkmış oluyordu. Ne var ki bu ruh, özdek olan bir ruhtu. Bu tasarımdan çok sonra, İ.Ö. V. yüzyılda Anaksagoras ruhu özdekten büsbütün ayırarak onu özdeğin canlandırıcısı saydı. Anaksagoras'a göre sayısız özdekleri harekete getiren şey, o özdeklerden ayrı ve başka yapıda bir özdek olmalıydı. Bu özdek nus'tu (tin, akıl-ruh) ve özdekler karmaşıklığına (kaos) girerek evreni (kosmos) oluşturmuştu. Nus, kosmosun içinde olmayan, onun dışında bulunan, ondan ayrı ve sonsuza kadar da ayrı kalacak olan pek ince bir özdekti. Görüldüğü gibi, önce Anaksimenes'te can anlamında beliren ruh, sonra Anaksagoras'ta tin anlamında özdekten büsbütün ayrılmış olduğu halde özdek olmakta devam etmektedir. Ancak bu özdek pek ince, özdekler karmaşıklığı olan kaosa karışmamış, ondan sonsuza ayrı duran ve onu etkileyip harekete getiren pek özel yapıda bir özdektir. Özdek, günümüzdeki anlamıyle ruhlaşabilme yolunda Anaksimenes'le ilk ve Anaksagoras'la ikinci adımını atarak özelleşmeye başlamış bulunmaktadır. Anaksagoras'a göre nus (nous), evreni düzenleyen ve ona biçim veren güçsel bir özdektir. Anaksagoras'tan önce büyük diyalektikçi Herakleitos da böylesine bir düzenliyci gücü ileri sürmüştü ama Herakleitos'un logosu ateş özdeğinin bir yanma süreci'ydi, oluş sürecinin içinde bulunuyor ve her şeyi her şeye dönüştürüyordu. Daha açık bir deyişle, Herakleitos'un logosu belki bir Tanrısallığı düşündürüyordu ama Anaksagoras'ın nus'u gibi bir ruhsallığı dilegetirmiyordu. Tanrı düşüncesi ruh düşüncesinden çok eskidir ve ondan büsbütün başka bir yapıdadır. Bu iki düşünceyi birleştiren ilk gerçek ruhçu (idealist) Platon'dur. Platon, Herakleitos'tan aldığı Tanrı düşüncesiyle Anaksagoras'tan aldığı ruh düşüncseini, Sokrates'ten aldığı iyi soyut kavramıyle birleştirmiştir. Logosla (akıl Tanrı) nus (akıl ruh) idede (ruh Tanrı) birleşmiştir. Anaksimenes ve Anaksagoras'tan sonra üçüncü adımı Platon atmış ve ruhu özdekten büsbütün ayırarak bağımsızlığını önermiştir. Ruhlar sınıflandırılmış, en tepelerine Tanrılık niteliğinde yinini ruhu oturtulmuştur. Platon'a göre ruh; varlık, tamlık, ölçülülük, etkinlik, olumluluk, incelik, yapıcılıktır; özdekse yokluk, eksiklik, yıkıcılıktır. Varlık olan ruh, yokluk olan özdeğe biçim verir. Özdek tümel bir kaptır (deksamene) ve ruhun yaratıcı eylemiyle her şey olmaya, her biçime girmeye yeteneklidir. Özdek, ruhun yaratıcı eylemi için gerekli bir gerçektir ve onun tarafından yaratılmamıştır. O da ruh gibi ve ruh kadar ilkseldir, ancak onun ilkselliği bambaşka bir alanda, yokluk alanındadığr. Kalıcı bir gerçeklik olan ruh, geçici bir görüntü olan yokluk-özdeği etkileyerek ve biçcimlendirerek evreni meydana getirmiştir. Özdeksel evren bir gelip geçiciliktir, kalıcı olan (ezelî ve ebedî) sadece ruhtur... Düşünce tarihinde Platon'la yepyeni bir güç olarak ileriye sürülen ruhun cen ve tin anlamları, gizemciliğin (mistisizm) sudur ve uruç kuramında (emanasyonizm) gereği gibi belirmektedir. Tanrı, etkin ve edilgin (aktif ve pasif) iki ayrı eylemin bütünlüğüdür. Tanrının etkin eylemi tümel tin (akl-ı kül), edilgin eylemi de tümel candır (nefs-i kül). Tanrının bu eylemlerinin çatışmasından gökler dönmeye başlamış, göklerin dönmesinde hava, ateş, toprak, su (dört unsur) meydana gelmiş ve bunlardan da madenler, bitkiler, hayvanlar, insanlar oluşmuştur. ilk meydana gelen varlıklar zaman, mekân ve özdektir (ced, feth, heyulâ). Bu üç ilk varlık, bir ucu Tanrı ve öbür ucu insan olan iki varlıkla birlikte beş büyük sınıdır (beş hadd-i ulvî)... Öyleyse insan, bu iki çeşit ruhu birlikte kapsamaktadır: Tüm tinden payına düşen bilinç, tüm candan payına düşen canlılık... Antik çağ Yunan düşüncesinde Anaksimenes, Anaksagoras ve Platon'un çabalarıyle özdeğin ruhlaştırılması gerçekleştikten sonra ruhun nasıl olup da doğalaştığı, eşdeyişle ve belli bir anlamda özdekle özdeşleştiği sorusu insan usunu kurcalamaya başlamıştır. Bu soru, metafizik alanda üç karşılık bulmuştur: Tanrıcılık (teizm), kamutanrıcılık (panteizm), türümcülük (emanatizm)... Tanrıcılığa göre ruh özdeği yaratmıştır, kamutanrıcılığa göre ruh ve özdek aynı şeydir, türümcülüğe göre özdek ruhun yayılmasıdır. Düşünce tarihinin son büyük ruhçusu Hegel bu konuda antik çağ Yunanlılarıyle aynı kanıdadır ve her üç açıklamaya da katılmamaktadır. Hegel'e göre özdek, Platon'da olduğu gibi ruhtan büsbütün başka olan bir yapıdır ve mantığın belli olmayan varlık dediği şeydir. Hiç bir niteliği bulunmadan var olmaksa yokluktur. Öyleyse özdek, yokluktur. Ne var ki varlık, hem kendisi olan varlık, hem karşıtı olan yokluk'un çelişmesinden meydana gelir. Varlığın özü, ne varlık ne de yokluktur, sadece çelişme'dir. Hegel, burada Platon'dan koparak başka bir Yunanlıyla, büyük diyalektikçi Herakleitos'la birleşmekte ve özdeği akılla birlikte oluş sürecinde eritmektedir. Varlık, aynı zamanda hem varlık hem de yokluk olduğu içindir ki varlaşmış, Herakleitos'un dediği gibi, bir şey, başka şey ve her şey olmuştur. Ancak bu oluşma süreci evrensel ruhun eylemidir ve evrensel ruh dışa doğru açılan bir oluşla kendisini doğalaştırmıştır. Diyalektik çelişme ve çatışmayı en iyi açıklayan Hegel'in kendi kendisiyle büyük çelişme ve çatışması da bu noktada belirmektedir... Can ve tin anlamlarındaki ruh deyiminde, özdeklerden süzülmüş bir uçucu öz kavramı dilegelmektedir. Bu yüzdendir ki, tuzruhu gibi birçok gazlara da ruh adı yakıştırılmıştır. Nitekim aslı Flamanca olan gaz sözcüğüyle ruh anlamındaki Almanca geist sözcüğü aynı kökten türemiştir. Can anlamındaki ruh sözcüğü (Fr. Âme) Indo-Europeen dil grubunun soluk anlamına gelen ani kökünden, tin anlamına gelen ruh sözcüğü (Fr. Esprit) gene soluk anlamına gelen Latince spirare kökünden türemiştir. Her iki anlam da Anaksimenes düşüncesine uygundur. Konuşma dilinde can deyimi canlılığı sağlayan töz'ü, ruh deyimi vücuttan ayrı tasarlanan özdek dışı bir varlık'ı, tin deyimifelsefesel ruh kavramını, eşdeyişle metafizik düşüncenin evrenin özü ve yapıcısı olarak ileri sürdüğü özdek dışı ilke'yi dile getirmektedir. Her üç deyimin de kapsadığı anlam özdek dışı bir tasarım'ı belirtir. Gerçekte böyle bir tasarımın hayal ürünü olduğu bilimsel alanda, özellikle Pavlov'un deneyleriyle tanıtlanmıştır. İvan petrovi Pavlov'un (1849-1936) şartlı refleks deneyleri insanların hayvanlardakinden farklı bir ruhsal sürece sahip olmadıklarını, ruhsal faaliyetin fizyolojik ve dolayısıyle özdeksel faaliyet sonucu olduğunu, hayvan ve insan davranışlarının şartlanmalarla meydana geldiğini ve serbest irade denilen şeye yer kalmadığını açık seçik göstermiştir. Doğanın özdeksel ve bütünsel yasalarına bağlı olmayan bir serbest irade'nin hayal ürünü olduğu böylelikle anlaşılınca gerek konuşma dilinde ve gerek metafizik felsefede dilegetirilen bğımsız ve serbest ruh kavramının da hayal ürünü olduğu kolaylıkla anlaşılır. Pavlov, "Ruh, can ve beden (özdek)i bölünmez bir bütün olarak göz önüne alın. Bu halde aralarından birini seçmek zorunda kalmazsınız" der. Ruhu özdekten ayırmak metafizik yoldan idealizme düşmek olduğu gibi ruhu özdekle aynlaştırmak materyalizm yoluyle idealizme düşmektir. Gerçekte ruhsal yaşam, özdeksel yaşamın özel bir yanıdır; bilinç (ruh), beyin (özdek)in özel bir fonksiyonudur. "Psişik faaliyet, belli bir beyin kitlesinin fizyolojik faaliyeti sonucudur" (Pavlov, Toplu Yapıtları, c. III, 1949, s. 557). İnsan düşüncesi, canlı özdeğin gelişmesinin ürünüdür. Ne var ki bu, ruhla özdeğin aynı şey olduğunu anlamına gelmez. Çünkü ruhla özdeğin aynı şey olduğunu söylemek, aralarında hiç bir fark bulunmadığını söylemektir ki bu yanlıştır. Elma, elma ağacının ürünüdür ama hiç bir zaman elma ağacı değildir. Yukarı biçimler aşağı biçimlerin gelişmeleriyle oluşurlar, ama hiç bir zaman onlara indirgenemezler. bkz. Tinselcilik, Eytişimsel Özdekçilik, Özdeksizcilik, mekanikçi Özdekçilik, Özdekçilik, Şartlı Refleks.