Bilgi.
Bilgi.
(Fəlsəfə Sözlüğü) :
(Os. Malûmat, Fr. Connaissance, Al. Erkenntniss, İng. Cognition, İt. Cognizione). Varlıkla çevresi (süjeyle obje) arasındaki ilişki. Bilgi; bilenle (süje) bilineni (obje) gerektirir, bu iki uç arasındaik ilişkidir (Os. Münasebet, Fr. Relation). Her bilimin amacı kendi alanında bilgi edinmektir, ama hiç bir bilim bilenle bilinen arasındaki bğlantının nasıl kurulduğunu incelemez. Bilen, bilinen ve aralarındaki bağlantıyı inceleyen bilim bilgi kuramıdır (epistemoloji ve gnoseoloji). Bilinen-bağlantıbilen alanının incelenmesi felsefede çeşitli öğretiler doğurmuştur.1. Bilginin mümkün olmadığını ileri süren öğretiler: Felsefenin ilk adı bilgelik ve antik çağ Yunan felsefesinin ayırıcı niteliği bilgelik felsefesi olduğu halde ilk felsefeciler genellikle bilginin mümkün bulunmadığını savunmuşlardır. Bilgici (sofist) Protagoras'ın (İ.Ö. 485-411) ünlü sözü, İnsan her şeyin ölçüsüdür, her insanın ancak kendisine göre bir bilgisi bulunabileceğini ve genel bir bilgi olamayacağını anlatmaktadır. Protagoras'a göre bilgilerimiz duyularımızdan gelir, duyularsa kişilere göre değişmektedir. Sokrates (İ.Ö. 468-400) de ünlü sözü, Bir şey biliyorsam hiç bir şey bilmediğimdir, derken fizik alanında bilginin mümkün olmadığını, kesin bilginin ancak töresel alanda mümkün olabileceğini ileri sürüyor. Sokrates-Platon öğretisini sürdüren Akademi okulunun yöneticilerinden Arkesiaos (İ.Ö. 316-241) ustasının bu sözünü, Hiç bir şey bilmedğimi de kesin olarak bilmiyorum sözüyle daha da güçlendiriyor. Yunan üşphecileri (septisizm) de bu kanıdadırlar. İlk şüpheci Pyrrhon (İ.Ö. 365-275), öğrencisi Timon (İ.Ö. 320-230) ve Knossos'lu Enesidemos'un (İ.Ö. I. yüzyılda yaşadığı sanılıyor) ileri sürdüklerine göre nedensellik (Os. İlliyet, Fr. Causalite) düşüncesi saçmadır. Nedensellik saçma olduğuna göre oluş da olamaz, öyleyse salt ve kesin bir bilgi mümkün değildir. Bilinemezcilik (agnostisizm) genel adı altında toplanan Kant idealizmi, Comte pozitivizmi, Spencer evrimciliği, Sartre ve Camus egzistansiyalizmi de gerçeğin insana yabancı olduğu ve hiç bir zaman bilinemeyeceği kanısındadırlar.2. Bilginin mümkün olduğunu ileri süren öğretiler: Bilginin mümkün olduğunu ileri süren öğretiler genellikle maddecilik ve ruhçuluk adları altında ikiye ayrılırlar. Maddeci anlayış (materyalizm) bilgiyi maddede, ruhçu anlayış (spritüalizm) bilgiyi ruhta temellendirir. Bunların arasında bilginin her iki alanda da bulunduğunu ileri sürenler (düalizm) olduğu gibi, her iki alanı birleştirip aynılaştıranlar (monizm) da vardır. Alman idealizminin son düşünürü Ludwig Feuerbach (1804-1872) da madrdeden yola çıkıp ruha varmaktadır. Madde ve ruh sorunu, antik çağ Yunan düşüncesinde varlık ve yokluk sorunu olarak ortaya atılmış ve tartışılmıştır. Herakleitos'a (İ.Ö. 540-475) göre, varlık ve yokluk aynı şeydir, eğer bunlar aynı şey olmasalardı değişerek birbirleri olamazlardı. Parmenides'e (İ.Ö. 539-469) göre gerçek yularımızın aldatısıdır ve gerçek olan değişmezliktir. Protagoras'a (İ.Ö. 485-411) göre, varlıın mı yokluktan, ya da yokluğun mu varlıktan çıktığını araştırmak boşunadır, duyularımızın dışında başkaca bir bilgi olamayacağı için bunların her ikisi de gerçek değildir ve kuruntudur. Anaksagoras'a (İ.Ö. 500-428) göre her ikisi de gerçektir, yokluk varlığın dışındadır ve sonsuza kadar ondan ayrı kalacaktır. Leukippos'a (İ.Ö. 450 yılları) göre varlık kadar yokluk da vardır, yokluk varlığın zorunlu koşuludur... Bilginin mümkün olduğunu ileri süren öğretiler, bilginin nasıl elde edileceği konusunda da iki bölüme ayrılırlar. Usçular (rasyonalizm) genel adı altında toplananlar bilginin doğuştan beri insan usunda var olduğunu, duyumcular (sansüalizm) genel adı altında toplananlar bilginin duyularımızla eldeedileceğini savunurlar. Kant'ın usçuluğu her iki anlayışı birleştirir ve bilginin, duyularla algılanan duyumların ussal kalıplar içinde biçimlenmesinden oluştuğunu ileri sürer. Bu alanda usçuluk, deneyselcilik, bilgilerin ancak deney ve gözlemlerle elde edilebileceğini savunmaktadır. Görgücülük (ampirizm) de deneyselciliğin özel biçimidir, önselci (apriorizm) bir anlayışla görgülerle yetinir ve böylelikle sonsalcı (aposteriorizm) anlayıştan ayrılır... Bilgi, bilenle bilinen arasında bir bağlantı olduğuna göre, bu bağlantıyı kuran anlıksal aktlar şunlardır: Algılama aktı, düşünme aktı, anlama aktı, açıklama aktı... Diyalektik özdekçilik bilgiyi "doğanın insan tarfından yansıtılması" olarak tanımlar. Oysa bu, aynanın doğayı yansıtması gibi basit bir fiziksel yansıtma değildir, birtakım karmaşık ansal işlevleri gerektiren bilinçsel bir yansıtmadır. Bilgi, nesnenin kendisinden başlar. Duyularla algılanır. İnsan bilincinde çeşitli soyutlamalara ve bireşimlere uğrar. Kavramlaşır, ulamlaşır, yasalaşır. Sonra yeniden doğaya, nesneye döner ve kendini pratikle denetler, doğrular. İnsan bilincinde kavramlaşan, ulamlaşan, yasalaşan yansı yeniden doğaya dönerek pratikle doğrulanmadıkça bilgi olmaz. Bilgi, somuttan gelir, soyuttan geçer ve yeniden somutta gerçekleşir. Daha açık bir deyişle, bilmek demek, herhangi bir şeyi somut bütünlüğünde bilmek demektir. Soyutlama, bilmek için bir araçtan başka bir şey değildir ve bütünü parçalarında da tanımak için yapılır. Duyulur veriler sınırlıdır. Örneğin, duyular ışığın saniyede üç yüz bin kilometre hızla koştuğunu bildirmezler, bunu biz düşüncemizle tasarlarız. Ama bu, bilginin ancak soyut düşüncemizde ve tasarımlarımızda olduğunu anlamına gelmez. Çünkü soyut düşüncemizin tasarımlarını hem duyularla algıladığımız nesnelerden esinlemiş, hem de yaptığımız aletlerle bu tasarımımızı nesnel dünyaya aktararak pratikle doğrulamışızdır. Bu doğrulamayı gerçekleştirememiş olsaydık, ışığın tasarladığımız hızı bilgi değil, bir boş söz olurdu. Nitekim nesnel dünyada insanın tasarımını aşan gerçeklikler de vardır. Örneğin, mezonlar gibi kimi elemanter zerrelerin varlık süreleri saniyenin yüz milyonda biri kadar tahmin edilmektedir ki hiç bir insan bu niceliği tasarlayamaz. İnsanın pratik eylemi olan bilimler bu duyu dışı ve tasarım dışı olgulardan eylemsel sonuçlar çıkarırlar (eş deyişle bu olguyu pratikte gördükleri ieçin varlığını gerçek sayarlar) ve onları pratikte kullanırlar (eş deyişle pratikle doğrularlar). Bilgi, her zaman tamlığın doğrultusunda ilerleyen eksik ve tamamlanmamış bir süreçtir, her zaman da böyle kalacaktır. Çünkü değişme sürekli ve sonsuzdur, bilgi de sürekli ve sonsuz olarak gelişecektir. Ama bu, hiç bir zaman tam (kesin, bitmiş, saltık) bilgiye erişilemeycektir anlamına gelmez. Çünkü her eksik bilgi tamlığını, eş deyişle bir bağıntılı (metafizik anlamda göreli) bilgi saltıklığını içerir. Tamlık eksikliğin, saltıklık bağıntılığın içindedir. İlk bakışta, çelişik gibi görünen bu gerçek, pek yalın ve kolaylıkla anlaşılabilecek bir gerçektir. Örneğin ışık konusunda dalga kuramı, XX. yüzyılın başlarında ışığın aynı zamanda zerreli oluşunun anlaşılması üzerine, yetersizliğinden ötürü bırakıldı. Ne var ki, bu bağıntılı ve eksik bilgi, bırakılıncaya kadar işe yaramış ve birçok bilimsel gerçeklerin meydana çıkarılmasını sağlamıştı. Çünkü kendi saltıklığını (eş deyişle doğru yanını) da içermekteydi. Bunun gibi evrenin ilk yapısını (arkhe'yi) araştıran ilk düşünceler bunu sırasıyle su, hava, ateş vb. özdeklerinde görmüşlerdi. Zamanla birbirlerine yerlerini bırakan bütün bu eksik ve bağıntılı bilgiler evrenin özdeksel bir yapısı bulunduğu tam ve saltık bilgisini taşımaktadırlar. Saltık bilgi, bağıntılı bilgilerin bu süregiden içeriğidir. Özet olarak bilgi, insandan bağımsız olmadığı gibi bireysel bir olgu da değildir, insanın toplumsal uğraşının ürünüdür. Yüzyıllar boyunca toplumsal işleniş ve ayıklanışlarla meydana gelir. İnsanın hayvana üstünlüklerinden bir başlıcası da, yüzyılların toplumsal mirası olan bilgisini çocuğuna aktarabilmesidir. bkz. Bilgelik, Bilgecilik, Bilgi Kuramı, Bilinemezcilik, Gerçek, Bilmesinlercilik, Bilim.
Göreli bilgi.
(Fəlsəfə Sözlüğü) :
bkz. Bilgi.